Salât Nedir?
Salât Kur’an’a göre altında pek çok mânayı barındıran bir kelimedir. Biz bu yazımızda salât kelimesinin daha çok rutin olarak yapılan, geleneğin namaz olarak anladığı mânası üzerine yoğunlaşacağız inşallah.
Hamd; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi olan Allah’adır. Rabbim ilmimizi arttır deyip başlayalım o halde.
İlk olarak salât kelimesinin asıl manasına değinmek isterim kısaca. Salât kelimesinin Kur’an’i bütünlük içerisinde destek ve bağlılık gibi manaları vardır. bu manalarla ilişkili olarak Allah, gündelik yapacağımız ibadeti bize farz kılarken ismine salât demiştir.
“Doğrulamadı ve salât etmedi. Lakin yalanladı ve yüz çevirdi.” Kıyame:31–32
Bakınız ayetlerde doğrulamadı geçiyor ve zıttı olarak da yalanlamak veriliyor. Peki yüz çevirmek diye verilen kelimenin zıttı nedir? Salât. Yani salât kelimesinin manası ne oluyor? Tabiki de destek manasında olmalı.
Bu ufak bilgiyi verip bizim asıl değinmek istediğimiz konuya geçelim. Gündelik yapmamız gereken, üzerimize yazılan o salât nedir?
“Salâtı bitirdiğinizde ayaktayken, otururken ve yanlarınız üzerindeyken hep Allah’ı zikredin. Güvene kavuştuğunuzda ise salâtı ikame edin. Muhakkak ki salât mü’minler üzerine vakitlendirilmiş kitaptır.” Nisa:103
Öncelikle bu ayetten başlamak istedim. Çünkü son kısmının çoğu meallerde yanlış çevrildiğini ve üstte yazdığım çeviri ile salâtın gerçek manasının çok açık olduğunu düşünüyorum. Son kısımdaki “Kitaben Mevkuten” ifadesinin neden bu şekilde çevrilmesi gerektiği konusunda mutmain olmak için Zümer:23'e bakabilirsiniz. Orada da aynı ifade farklı bir kelime ile geçmiş, “Kitaben Müteşabihen” şeklinde. Fakat gördüğünüz üzere geleneğin iki ifadeyi çevirirken verdiği manalar arasında derin bir fark var. Takdir sizindir.
Salâtın içeriği hakkındaki diğer ayetleri de ardı ardına yazarak ufak notlarla açıklamaya çalışacağım inşallah.
“Ey iman edenler, sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar salâta yaklaşmayın…” Nisa:43
Bakınız burada ne söylediğinizi bilinceye kadar diyor. Ne yaptığınızı bilinceye kadar değil. Yani bu salât eylemi yapmaktan çok söylemekle alakalı.
“…Salâtında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi arası bir yol tut.” İsra:110
Bakınız yine bir salât ayeti ve yine fiziki bir hareket yok ve yine bir söylem ile alakalı. Buraya kadar fiziki hareketlerden çok dil ile yapılan bir eylem olduğunu anlıyoruz. Buradan sonra ise tam olarak ne yapmamız gerektiğini anlayacağız inşallah.
“Sana kitaptan vahyolunanı tilavet et ve salâtı ikame et…” Ankebut:45
“…O(Kur’an)’ndan kolayınıza geleni okuyun ve salâtı ikame edin. Ve zekatı verin ve Allaha güzel bir borç verin…” Müzzemmil:20
Bu ayetlerden salâtın Kur’an okumak olduğu netleşiyor kalbimizde. Vav harfinin açıklama manasını kullanarak güzelce açıklamış Rahman. O’na hamdolsun. Vav harfinin açıklama manasını bilmeyenler Müzzemmil suresinin zekat ile alakalı kısmına bakabilir. O da yetmez ise Bakara:98'e bakabilir.
Okumanın ölçüsü ve ne kadar olacağı da yine Müzzemmil: 20'de “…Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun…” ifadesi ile belirtilmiştir.
“Ey iman edenler, cuma günü salât için nida edildiği zaman Allahın zikrine koşun…” Cuma:9
Bakınız burada da salât için çağrılan kimseler Allah’ın zikrine, Kur’an’a koşuyorlar. Buraya kadar anlaşıldığı üzere bu salât eğilip kalkarak yapılan bir ritüel değil, Kur’an okunarak yapılan ibadettir. Zikrullahın ne olduğu konusunda şüphesi olanlar Sad:87 ve Tekvir:27 tarzı ayetlere bakabilirler.
Tabii bu salâtı ikame etmek için bazı ön koşullar var, abdest ve vakit gibi. Kısaca abdestin gerekli olduğunu gösteren ayetleri yazarak vakite geçelim inşallah.
Abdest
“Ey iman edenler, salâta kalkacağınız vakit yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı ve iki çıkıntıya kadar ayaklarınızı da meshedin. Eğer cünüb iseniz iyice yıkanın. Hastaysanız veya seferdeyseniz veya sizden biri tuvaletten geldiyse veya kadınlara dokunmuşsanız ve su bulamadıysanız temiz toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemiyor. O sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki ni’metini tamamlamak istiyor ki şükredesiniz.” Maide:6
Maide:6 ve Nisa:43 hasebiyle salâtı ikame edeceğimiz, yani vakitli olarak Kur’an okuyacağımız zaman bir temizlik gerekli. Yanlış anlaşılma olmasın Kur’an okumak için abdest gerekmez. Fakat salâtı ikame edeceğimiz zaman abdest üzerimize yazılmıştır. Her Kur’an okuma salâtı ikame etmek değildir. Fakat vakitli olarak her salâtı ikame etmemiz Kur’an okumaktır.
Salât Vakitleri
Nisa:103'te Rahman bize salâtın vakitli olduğunu söylemişti. Şimdi bakalım bu vakitler hangileriymiş.
“Gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın vakitlerinde salâtı ikame et…” Hud:114
Gündüzün iki tarafı/ucu takdir edeceğiniz üzere sabah ve akşam vakitleridir. Gecenin yakın vakitlerinden kasıt ise yine bu gündüzün iki tarafına yakın saatlerdir. Yani vav harfi burada açıklama manasında kullanılmış. Bu da demek oluyor ki gündüzün iki ucu ile gecenin yakın saatleri aslında aynı iki vakti belirtmektedir. Sabah ve akşam vakitlerini. Diğer ayetler ile daha iyi anlaşılacak inşallah.
“Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar salâtı ikame et. Ve fecr kur’an’ını da. Muhakkak ki fecr Kur’an’ı şahitlidir.” İsra:78
Gecenin kararması, güneşin batması ile başlar. kaymaktan kasıt düşmek, batmaktır. Bu vakit de akşam vaktidir. Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar geçen süre içerisinde salât halinde olmamız gerekir. Bu 20–30 dakika gibi bir zamana tekabül etmektedir. Fecr kelimesi ise aslında yarmak/açmak manasındadır. aydınlığın karanlığı yarıp sabahın gün yüzüne çıkması hasebiyle sabahın ilk ışıklarına fecr denir. Aynı şekilde bu vakit de 20-30 dakika gibi bir zamana tekabül etmektedir.
Bu ayette dikkat edilmesi gereken bir konu ise “fecr’in Kur’an’ı” ifadesidir. Kur’an kelimesinin manası okumaktır, kıraat ile aynı köktendir. Buradaki ayeti “fecr okuması” veyahut “fecr Kur’an’ı” olarak anlaşılabilir ve iki ihtimal de salât’ın vakitlendirilmiş kitap olmasına bir delildir. Fakat benim kanaatim “fecr okuması” olduğu yönündedir.
Salâtın içeriği hakkında kalbi tam mutmain olmayanlar için bir ekleme daha yapmak istiyorum. Lütfen İsra:79'da nebiye gelen emre bakın. Bu emir teheccüd salâtıdır, gece yapılır, nebiye özeldir, nafiledir. Bir de Müzzemmil suresini açıp okuyun. Allah nebisi geceleyin kalkıp ne yaptı?
“Ey iman edenler ellerinizin altında bulunanlar ve sizden buluğa ermemiş olanlar günde üç defa sizden izin istesinler. Fecr salâtından önce, öğle vakti elbiselerinizi çıkardığınızda ve akşam salâtından sonra. Bu üç vakit sizin avret vakitlerinizdir…” Nur:58
Burada Allah bize üç vakitten bahsediyor. Günün başlangıç ve bitiş vaktini ise salât vakitleri ile açıklıyor. Günün başlangıcı fecr salâtı iledir. Günün bitişi ise akşam salâtı iledir. Ayetteki “İşa” kelimesine ekseriyetle yatsı manası verilse de hakikatı yansıtmayan bir şeydir bu. Sözlükte şu ibare geçmektedir:
Bakınız diğer ayetlerle nasıl da uyuşuyor bu mana değil mi?
Kur’an’i delil olarak ise burada “işa” kelimesine yatsı manası verenlerin Yusuf:16'da ne mana verdiklerine bakın. Nur:58'de yatsı manası veren ekseriyet bir anda Yusuf:16'da kayboluyor. Bu tahrifatın sebebi ise onların da biliyor olmasıdır. Şayet Salât-ül İşa kelimesine akşam namazı manası verilirse ondan sonra bir namaz daha olmayacaktır ve beş vakit namaz palavrası çökecektir.
Bu ayette dikkat çekmek istediğim bir husus da öğleni tarif ederken salât ile alakalı bir şey denmemesidir. Sabah ve akşamı salât ile tanımlayan Rahman, neden öğlen vaktini de salât ile tanımlamadı? Öğlen vakti salât olmadığından olabilir mi?
“Ey iman edenler, cuma günü salât için nida edildiği zaman Allahın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” Cuma:9
Gündelik salâtlardan ziyade olarak bir de haftada bir yapılan cuma salâtı vardır. Bu salât herhangi bir günü toplanma günü olarak belirleyip yapılabilinir. Cum’a Arapça’da toplanma demektir. Alışverişi bırakın ifadesinden de bu salâtın gün ortasında yapıldığını anlıyoruz ve zikrillaha koşma ifadesine bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.
“Salâtları ve orta salâtı muhafaza edin ve Allah için kanitler olarak kıyam edin.” Bakara:238
Bu fikiri sunduğumuz vakit genel olarak şöyle bir itiraz getiriliyor: “Bakınız ayette salâtlar deniyor ve Arapça’da çoğul üçten başlar, yani gün içinde üç tane salât olması gerekir.” Aslında ilk bakışta haklı bir itiraz gibi gözüküyor bu. Fakat sana gün içindeki salâtları muhafaza et mi diyor ayet? Hayır. Sadece salâtlarını muhafaza et diyor. Misal verirsem daha iyi anlayacağınız umuyorum. Eğer birisi size “maçların nasıl gidiyor?” diye sorsa. Gün içinde iki maç yaptığınız manası çıkar mı? Yoksa genel olarak maç yaptığın manası mı çıkar?
Salâtlar ifadesinden kasıt akşam, sabah ve cuma salâtlarıdır. Orta salâttan kasıt ise az evvel gün ortasında olması gerektiğini söylediğimiz cuma salâtıdır. Rahman ayriyeten belirtip ismini salât-ül vusta diye belirlemiştir. Diğer iki salatın ismini de 24:58'de belirlemişti yazdığımız üzere. Böylelikle üç salatın ismi de Kur’an’da verilmiş oldu. Salât-ül vustayı ayrı olarak tekrar etmesinden dolayı şüphesi olan varsa Bakara:98'deki vav harfinin kullanıma bakabilirler. Genelden bir parçayı alıp ona ayriyeten dikkat çekmek için de vav harfi kullanılabilir.
Şimdi gelelim geleneğin iddia ettiği salât tarzının neden Kur’an’ın emri olmadığına. Secde ve rüku gibi kavramlara değinmeden de anlatılmaz bu salât konusu.
Secde ve Rüku
Secde kelimesine Kur’an’da bakarsak yere kapanmaktan ziyade büyüklüğünü kabul etmek, boyun eğmek, onaylamak gibi manalarının olduğunu görürüz. Hatta yere kapanmak manası vermek Kur’an’i açıdan büyük bir problem oluşturur. Ayetlere geçelim.
“…Kapılardan secde ederek girin…” Bakara:58
Aynı bu şekilde başka ayetler de var. Fakat bir tanesini yazmak yeterli olur. Aslında pek bir açıklamaya gerek yok. Ayet zaten secde fiziki değil manevi, karakteristik bir durumdur diye bağırıyor. Geleneğin anladığı şekilde kapılardan secde ederek giremeyiz tabiki.
“Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklenmeden Allah’a secde ederler.” Nahl:49
Bu tarz ayetler de fiziki olmadığına bir delildir. Nitekim her canlı yere kapanacak fıtrata sahip değildir. Fakat hepsi Allah’a boyun eğip ona itaat etme fıtratına sahiptir.
“Ve secde edenler arasında dolaştığında.” Şu’ara:219
Secde yere kapanmak ise Muhammed, insanlar yere kapanırken aralarında mı dolaşıyor? Hayır. Sacid olmak, secde eden olmak mü’min insanın bir sıfatıdır. Muhammed mü’minler arasında dolaştı ve o mü’minler de Allah’a secde eden, boyun eğen insanlardı.
“Sen de içlerinde bulunup onlara salâtı ikame ettirdiğin zaman onlardan bir taife seninle beraber ikame etsin. Silahlarını da alsınlar. ONLAR secde ettiklerinde arkanıza geçsinler…” Nisa:102
Bu ayetteki “onlar secde ettiklerinde” ifadesine dikkat çekmek isterim. Bugün yeryüzünde kılınan hangi namaza benziyor? İmam önde namaz kıldırırken, arkasındaki cemaat yere kapanıyor fakat imam yere kapanmıyor. Ayette ayrıca secdenin bir defa yapıldığı manası da çıkar. Yani nereden tutsan günümüz namazıyla bir alakası yok. Aksine karşıt deliller barındırmaktadır içinde. Bu ayet, müslim olanın, şu anki namaz hakkında kalbinde bir şüphe uyanması için yeterli bir ayet aslında.
“Onların hepsi bir değildir. Ehli kitaptan, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak Allah’ın ayetlerini tilavet eden bir ümmet vardır.” Ali imran:113
Secde ederek okumak mı? Ayakta durarak secde etmek mi? Yoksa Allah’a boyun eğerek, ayakta Allah’ın ayetlerini okumak mı? Siz seçin.
“Meleklere ademe secde edin dediğimiz zaman secde ettiler. Ancak iblis diretti, büyüklendi ve kafirlerden oldu.” Bakara:34
Bu ayet secdenin tanımını yapan bir ayettir. Salat kelimesinde olduğu gibi burada da zıt anlamlardan faydalanacağız inşallah. Hepsi secde ediyor ancak iblis zıttını yapıyor. Yani büyükleniyor, diretiyor. Yani secde etmek, büyüklüğünü kabul etmek, onaylamak manasındadır.
“Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar. Bilakis küfredenler yalanlıyorlar.” İnşikak:21–22
Bu ayet de yine aynı şekilde bize secdenin manasını vermektedir. Tıpkı yukarda olduğu gibi burada da zıt anlamlardan faydalanacağız inşallah. Secde etmek yalanlamanın zıttı olarak gelmiş. O halde secde kelimesine onaylamak, doğrulamak manası vermek gerekmez mi?
Buraya kadar secde etmenin yere kapanmaktan ziyade büyüklüğünü kabul etmek, onaylamak manasına geldiğini umarım anlatabilmişimdir. Şimdi size yere kapanmak fiilinin hangisi olduğunu göstereceğim inşallah.
“De ki ona ister iman edin ister iman etmeyin. Daha önce kendilerine ilim verilmiş olanlara tilavet edilince onlar çeneleri üstüne kapanarak secde ederler.” İsra:107
Çeneleri üstüne kapanmak ve secde etmek. Secde etmek zaten yere kapanmak manasında değil miydi? Bir de dikkat çekmek isterim ki yere kapanma eylemi bile Kur’an’da anlatılandan farklı. Çeneleri üzerine kapanıyorlar. Fakat şu anda herkes alnı üzere kapanıyor.
“Onlar ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. Bu da onların derin saygısını artırır.” İsra:109
Devamındaki bu ayette ise sadece يَخُرُّ- خَرَّ (Kharre- Yekhurru) fiili geçer. Fakat yine de yere kapanmak manasından bir şey kaybetmez, secde kelimesi geçmemesine rağmen.
Verdiğimiz manalara güvenmeyenler için isterseniz bir de geleneğe göre bir çeviri seçelim. Bakalım onlar nasıl mana vermiş, benzer bir ayetteki aynı kelimelere.
“Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler imân eder ki, onlar ile kendilerine nasihat verildiği zaman secde ediciler olarak yüzüstü (yere) kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Ve onlar büyüklük taslamazlar.”
Secde:15 Ömer Nasuhi Bilmen Meali
Secde ediciler olarak yüzüstü (yere) kapanırlar. Daha iyi anlaşılması için isterseniz gelin secde kelimesini de geleneğin anladığı tarzda çevirelim. “…Yere kapanarak yüzüstü (yere) kapanırlar…” Tarzında bir mana çıkar ve bu manada saçma olur.
Bir noktaya daha değinip rüku konusuna geçmek isterim. Ayetlerden anladığımız üzere yere kapanmak fiili yanlış bir fiil değildir, övülen bir fiildir. Fakat salâtın bir parçası değildir. Secde salâtın bir parçasıdır. Fakat o da yere kapanmak değildir. Yere kapanmak da ritüel bir davranıştan ziyade içten gelerek kendini yere atmak şeklindedir.
Rüku kelimesi de fiziksel değildir. Tevazu, boyun eğme, alçakgönüllülük gibi manaları vardır.
Sözlüğe bakınca ne kadar namazdaki belli duruş yazsa da sözlük sahibi buna herhangi bir delil sunmamıştır, bu yüzden bizim gözümüzde batıldır. Fakat burada ikinci manasını göstermek amacıyla yine de ekliyorum bu görüntüyü. Zaten ayetlere geçince daha iyi anlayacağız hangi manasının hak hangi manasının batıl olduğunun.
“…Rabbine istiğfar etti, yere kapanarak rüku etti ve yöneldi.” Sad:24
Burada yine aynı خَرَّ fiili var. Yere kapanarak rüku etmekten bahsediyor. Bu fiil ile kullanılması fiziksel olmadığına bir delildir. Kharre fiilinin manasını anlamak için de Kur’an içinde kullanıldığı şekillere bakmak isteyebilirsiniz, kalbinizin mutmain olması açısından. Secde ve rüku diğer yerlerde nasıl manevi manalarda kullanılıyorsa, kharre fiili de diğer yerlerde fiziki manada kullanılıyor.
“Sizin veliniz ancak Allah’tır, resulüdür ve o iman edenlerdir ki onlar salâtı ikame ederler ve rüku ederek zekatı verirler.” Maide:55
Rüku ederek zekatı vermek. Yani alçakgönüllülükle, tevazu ile vermektir. Birinin önünde eğilerek değil tabiki.
Secde kelimesindeki durumların benzerinin rüku kelimesinde de olması hasebiyle rüku kelimesine yazacaklarım bu kadardır.
Sonuç olarak salât, sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere ve cuma günleri de öğlenleyin ekstra bir salât olarak o güne özel üç vakittir. Öncesinde abdest alınır. Allah’ın kitabı uygun bir sesle okunur. Namaza gelecek olursak gördüğünüz üzere namaz, Allah’ın emri değildir. Bunca ayetten ve delilden sonra bunu iddia etmek insanı küfre sokar. Dikkatli olmak gerekir.
Elimden geldiğince dilim döndüğünce salâtı anlatmaya çalıştım. Umarım Allah’a teslim olanlara bir nebze de olsa faydam olmuştur.
“Gönderilenlere selam olsun.
Ve alemlerin rabbi Allah’a hamdolsun.”
Saffat:181–182
Sık sorulan sorular
Yazıyı paylaşmamın üzerinden 1 seneden fazla zaman geçti. Halen dönütler alıyorum ve artık sık sorulan sorular bölümü yapmaya karar verdim. Zamanla gelen itirazlara ve sorulara yönelik eklemeler yapacağım inşallah.
İtiraz 1
“Muhammed Allah’ın resulüdür. Onunla beraber bulunanlar kafirlere karşı şedid, kendi aralarında ise rahimdirler. Rüku secde ederek Allah’tan bir lütuf ve rıza aradıklarını görürsün. Belirtileri yüzlerindeki secdelerin eseridir/izidir…” Fetih:29
İtiraz: Ayette secdelerin izi/eseri ifadesi vardır. Buradan hareketle şunu anlarız ki secde, iz bırakması gereken bir eylemdir.
Cevap: Kur’an’daki “eser” kelimesinin kullanımlarına baktığımızda bu kelimenin “kalıntı, iz, arkada bırakmak” manaları vardır ve her zaman bu fiziksel bir şey olmak zorunda değildir. Bu minvalde “secdelerin eseri” ifadesine bakarsak “yüzlerindeki secdelerin eseri” demek secdeden mütevellit yüzlerde oluşan herhangi bir şeydir. Bu “eserin” ne olduğu ise ayette açıklanmıştır. Kafirlere karşı şedid/sert, kendi aralarında merhametli olmaları onların belirtileridir, yüzlerindeki secdelerin eserleridir.
Secde izinin yere kapanıp da alnımızda oluşan karartı, morarma veyahut bir iz olduğunu iddia etmenin ise hiçbir tutarlı yanı yoktur. Ma’lum yıllarca bu fiili yapan insanlarda bu yok, olsa dahi böyle bir şey nasıl delil olabilir? Sonradan müslim olanlar ise yıllarca bu fiili yapmadığından hiçbir zaman bu ize sahip olamayacaklar mı? Bu tarz mevzulara yol açtığından başta da dediğim gibi bu fikir tutarlı değildir.